Ana içeriğe atla

Kayıtlar

orhan veli etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bahar havasında, şiir'e dair, şiir'den dolayı

Orhan Veli öyle demiş ki, öylesine güzel, kim "güzel havalar"dan bahsetse, şairin mısralarıyla söylüyor. Bir şair'in huzuru bu olsa gerek ve bir şair huzursuz olsa gerekir, say ki, şeytan azapta gerek. Şair'e gece gerek sanırım, iflah olmaz bir umut, tatlı bir hüzün, birşeyler gerek. Yunus'a "Sen'i" gerek, misal, ve Orhan Veli'ye bir "dalgacı"lık, Neyzen Tevfik'e mey gerek. Şair'e şey gerek, hep birşey, adı olsun olmasın bir şey... Şiire şair gerek, aşık ile maşuk, ve biz okura da şiir gerek bu "güzel havalar"da. Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada alıştım, Böyle havada aşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti.

Araf'tan Mektuplara Giriş

Dante değilim, ama araf'tan döndüm. Beklediğimden soğuktu, ama yeri gelince ter de döktüm. Terim soğuktu, buz, ama tenim yanıyordu cehenneme yaklaşırken. Diğerleri'nin yüzlerini hatırlamıyorum, korkmuşlar mıydı, korktukları neydi, hiçbir şey hatırlamıyorum. Araf ne renkti, bir rengi var mıydı? Uzunca bir süre yazamadım, düşünemedim. Şimdi düşünüyorum da onca hikaye gördüm. İsrafil'in sûr'a üflemesini bekleyen bilmediğimiz, sıradan deyip burun kıvırdığımız, buruk hikayeler. Tarih kitaplarına girmeyecek, ama insanlık'ın esas tarih'ini yapan... Orhan Veli'nin "Kitab-ı Seng-i Mezar"ında nasırlarıyla anlatılan adamı gördüm. Sözde "tarih" dediğimiz, bir ülkede bile on farklı anlatılan ve on'unun içinde bile gerçeği olmayan yeniçağ mitolojileri yerine, o Süleyman Efendi yüzünde hüzünle olabildiğince gerçekti. Dante değilim, ama araf'tan döndüm. Cebime baktığımda mektuplar vardı, isimsiz.