Yine kelimeler istedim, yeni kelimeler verdi: "Bahar, aptal, mavi, kedi." Bir kelime daha istedim, hiç olmazsa beş kelime olsun diye. Beşinci kelimeyi de yazdı: "Kardelen." Kırk beş dakika sonra aşağıdaki minnacık öyküyü yolladım. Veli'nin oğlu Orhan Veli'nin evkaftaki memuriyetini yaktığı bu güzel havalar göğün yüzünde mavi bir muştu şimdi ve ben bir aylak olarak şu sokakta bir aşağı bir yukarı yürüyorum. Beklediğim bir kimse yok. İnsanları beklemeye üşenirim ben. Buna rağmen bir buluşma olduğunda sözleştiğimiz vakitten on beş dakika önce orada olurum, buluşacağım kişi de on beş dakika geç kalır genelde, hiç olmadık yere yarım saati ziyan ederim ömrümden. Pek az insan bu ziyanı hak ettiği için, çok fazla insanla görüşmem. Peki efendim, bu güzel baharda, nevbaharda, bu sokakta kırk beş dakika (belki de bir saat bile olmuştur, emin değilim) bir aşağı bir yukarı ne arıyorum. Babama sorarsanız, akıl arıyorum. Benim aylaklık dediğim şeye o aptallık...
Sıradana, insana ve kelimeye selam duran sanal mecmua...