Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bir büyük cadde

pera, londra ve izmir, şehirler şiirlere karıştı yine, her şehir bir yenilgidir yazıyorum. yalandır. her yenilgi birdir, ikiye bölünmez ve senlerin hiç biri senden ayrılmaz. fenerinde karanlığıyla bir diyojen ve italya'nın mutluğunda bir ardeşen. nikolayev'de yitirilmiş bir defter- ben neredeyim? ben buradayım. yüzler yitip giderken önümden çaysız bir çayın soğukluğunda- hemen her yer bahar. mecidiye köyünde bir tramvaysızlık ve galatada bir kedinin gülüşü. iki tane bir kaç ederdi- hem de kara köyünde ruhumuzda kara bayrak beraberinde. kendi çelişkisinde bir büyük cadde fransızca yahut türkçe- yan sokaklarının her birinde bir şehir bir şiir bir hikâye

bir harf

karınca kararınca yaşayanların türküsünü yazıyorum, yazmıştım bir zamanlar. ne yaparsa insan kendine yapıyor ve sonra başkalarını suçluyor. başka bir şey yazmıştım ne zamandı, zaten zaman neydi? kimler geldi ve kimler kesti kör bıçaklarıyla şu sokakları. kimse istemedi ve yapmadı, insan ne yaparsa kendi. kendini. ne. davul bile ve taş olsa çatlardı. herkes haklı. benim hakkımda hüküm verirken bile dengesiz bir dengede ve dengi dengine. dinginlik yok, yoksunluk çok. çünkü bir şey yok. hava kararınca göğüme bir bulut ve göğsüme bıçaklar yağıyor, kimse beni tanımıyor. kedi olmayı dahi bıraktım, bir karınca olsam diyorum, kendi ağırlığımın kırk katını, yahut kırk satır mı? bir ayak altında ezilirdim, kimse tanımazdı. tanısanız ne farkeder, iyi bilirdik ve bu yüzden. tanırsınız beni, efendinizim ve bir harf ya eksik ya fazla ne farkeder? bende'nizim, iyi bilirsiniz ve bu yüzden. haklısınız. hepiniz. kimseyi suçlamıyorum.

bir karınca

doğrusunu isterseniz, doğrusunu ben de bilmiyorum. aslını bilmiyorum, belki de bir aslı yoktur. aslı astarı yoktur yani belki tüm bu dediklerimin. belki ben yokumdur, belki de siz. hepimiz yokuzdur yahut hiçbirimiz vardır belki.belki yahut kesinlikle. yine de çok emin değilim. bilmediğimden de emin değilim, biliyor da olabilirim. bilinemeyeceğini yani. bilinmezin bilinmezliğini bilmek de iş mi yani? lafı güzaf! fasarya! ama öyle, ne diyebilirim şimdi size. karıncalanıyorum. aklım, elim, ruhum, başım. aslında ne çok iyi biliyorum sonumu.

Zaman meselesi.

Arkadaş Zekai Özger hatırasına.   "Zaman meselesi diyorsun, doğru bulmuyorum diyorsun da, artık biraz geç değil mi? Bu saatten sonra bunları söyleyip, kafaları karıştırmanın ne anlamı var. Barikatı kurduk işte, dışarıda onlarca polis ve biz içerideyiz. Kendimizden başka rehinemiz yok ve direneceğiz! Başka yolu yok, başka birşey yok. Kazanmak için de direnmiyoruz, bizim yenilgimizle büyüyecek kavga, buna inanıyorum. Hayır, hayır. Kuru bir inanç değil, bunu biliyorum. Onun için buradayım, evet buradasın, hepimiz buradayız. O yüzden, dünde kalması gereken konuşmaları bugüne taşıma, kimsenin inancını da kırma. Barikatı güçlendirmeye devam. Haydi!" Bağırmamıştı, sakin tok bir sesle ve hâkikatı söylediğinden gram şüphesi olmayan kararlı bir sesle söylemişti. İkna olmamıştım, yenilgimizin bir yenilgi olacağını düşünüyordum hâlâ, ama tartışmayı uzatmadım. Bir anlamı yoktu, haklıydı. İşgâl başlamıştı, barikat kurulmuştu, polisler gelmişti ve ben inanmasam da arkadaşlarımı satmamı...