1: "turuncu gök- gri gök" diye düşünerek uyandım. uyandığımda istanbuldaydım. turuncu gök nerede bilmesem de, gri göğün neresi olduğunu iyi biliyordum. görmediğim bir şehir, bir kaç defa yaklaştım, pek çok zaman uzağında yaşadım. görmediğim bir şehir, oysa ben kör değilim.
turuncu gök, gün ölümü- gün batımı- gurûb, akşam habercisi. akşamüstü. "hoyrattır bu akşamüstüler daima" diyen bir şair vardı. yalan değil.
*
pera; yine baş başa ve yine bir aradayız. gökte bir martı ve bir de ince bir başağrısı. bundan sonra ne söylersem dinle.
her yenilgimin yolu buradan geçiyor ve ben buradan geçerken aklımdan kelimeler geçiyor. dünyanın en eski ikinci metrosundan, grand rue de pera'ya çıkıyorum, ama aklımda ilki var. şehri şehirle, şiiri şiirle aldatarak- ki benim işimdir, izmirde bir istanbulcuyum, yazıyordum geçen gün ve iki göz geziyordu benim izmiri aldatmamın üzerinde.
elimde attilâ ilhan, grand rue de pera cinâyetini gözlerimle gördüm. delik deşik, anlamından ayrılmış kalmış, demirden damarları dahi sökülmüş. oysa ben yitirdiklerimin ve yenildiklerimin ardından kendimi orada arardım. caddenin altını üstüne getirir istiklâl ve istikbâl arardım.
"ben vursam kendimi vuracaktım"
2: kızkulesi vapurun camında kırılırken izmire döndüğümde ne kadar yalnız hissedeceğimi hatırlıyorum- korkuyorum ben öldürüldüm, ama ölmedim. bir cadde vuruldu, öldü.ben izmire döneceğim. ben kırıldım, kızkulesinin gözünde- kızkulesi yalnızlığını hatırladı. ben yalnızığı da aşinayım ve zaman zaman sevdiğimi de söylerim- yalandır değildir ben bile bilmem.
işte haydarpaşa, orada kadıköyü- körler ülkesi- oysa ben kör değilim.
*
londranın gözünde kaybolmuş bir adam tanıdım, ben de kayboldum diyemedim. hiç gitmediğim yazıyordu çünkü sağ gözümün altında.
sol gözümün altında kuşku, merak, endişe- ilk defa oturduğum bir masadaydım, oysa ben ne masalara oturdum kalktım.
sordum londra nasıl oysa istanbuldaydık az sonra ayırdına vardık- gazete küpüründe eski bir köy ve altımızda körler ülkesi- oysa ben kör değilim.
hepsi sonraydı, öncesinde beşiktaş-nişantaşı-şişli, hem de ölesiye korkarken sokaklarda tüm insanlara baktım, karaköy-beyoğlu-ve hatta gökyüzü, bir tesadüf kovaladım.
sonra masadan kalktık, bıyığımın altında bir tebbesüm-
sonuç: körler ülkesinde bir adam karşıya bakıyordu- ben adama bakıyordum- körün gördüğünü izliyordum- körlüğünün ayırdına varıyordu turuncuya kesen gökyüzünü izlerken kutsal bilgeliğe bakıyordu-
oysa ben kör değilim- buraya ait değilim beni öteye bırakın.
"ben vursam kendimi vuracaktım"
2: kızkulesi vapurun camında kırılırken izmire döndüğümde ne kadar yalnız hissedeceğimi hatırlıyorum- korkuyorum ben öldürüldüm, ama ölmedim. bir cadde vuruldu, öldü.ben izmire döneceğim. ben kırıldım, kızkulesinin gözünde- kızkulesi yalnızlığını hatırladı. ben yalnızığı da aşinayım ve zaman zaman sevdiğimi de söylerim- yalandır değildir ben bile bilmem.
işte haydarpaşa, orada kadıköyü- körler ülkesi- oysa ben kör değilim.
*
londranın gözünde kaybolmuş bir adam tanıdım, ben de kayboldum diyemedim. hiç gitmediğim yazıyordu çünkü sağ gözümün altında.
sol gözümün altında kuşku, merak, endişe- ilk defa oturduğum bir masadaydım, oysa ben ne masalara oturdum kalktım.
sordum londra nasıl oysa istanbuldaydık az sonra ayırdına vardık- gazete küpüründe eski bir köy ve altımızda körler ülkesi- oysa ben kör değilim.
hepsi sonraydı, öncesinde beşiktaş-nişantaşı-şişli, hem de ölesiye korkarken sokaklarda tüm insanlara baktım, karaköy-beyoğlu-ve hatta gökyüzü, bir tesadüf kovaladım.
sonra masadan kalktık, bıyığımın altında bir tebbesüm-
sonuç: körler ülkesinde bir adam karşıya bakıyordu- ben adama bakıyordum- körün gördüğünü izliyordum- körlüğünün ayırdına varıyordu turuncuya kesen gökyüzünü izlerken kutsal bilgeliğe bakıyordu-
oysa ben kör değilim- buraya ait değilim beni öteye bırakın.
Yorumlar
Yorum Gönder