Durmaksızın yazıyorum. Yazamadığım yerde ise düşünüyorum. Mesela sinemada. Filmin ortasında aklıma bir şey geliyor, bunu keşke şöyle yapsaydım diyorum. Keşkeleri olmayan o adamlardan değilim. Ne yaparsam yapayım ya geç ya da erken, yazdım. Sonrası ise keşke. Keşke erken yapmasaydım, keşke geç kalmasaydım.
Keşkeye gerek bırakmayan zamanlarımda oldu. Bir cumartesi ona yazmama, keşke yazmasaydım, demiyorum. Karşısına geçtiğim o gün, keşke şunu da deseydim yahut şunu demeseydim, dediğim olmadı.
Açık uçlu hikâye, keşke böyle bitmeseydi. Bir yenilgi güncesine çıkmasaydı sokak.
*
O mektubun sonunda keşke şiirin sonunu da yazsaydım: "ellerini tutabilsem Pia'nın/ ölsem eksiksiz ölürdüm" yazsaydım. Yazacaktım da. Sonra vazgeçtim.
*
Zamanında "yazacak birşey yoktu, bir saçın kıvrımında düne dönene değin" yazmıştım. Bugün de yazacak birşeyim yoktu, yeni bir fotoğrafta allak bullak olana dek. Dün yazdığımın üzerine daha derinden kesen bir gülümsemeyle bakıyor şimdi ekrana. Sanırım sahiden gülüyor. Yalansız.
Sigara da içmediğimden bakıp bakıp kendimi yakıyorum. Ruhumun sokaklarında yangın büyüyor, saniye saniye genişliyor. Yüreğimi çizen o şeyi duyuyorum. Yenilgi. Yenilgi büyüyor.
Üç hafta önce bir saat de olsa o gözlerin içine bakarken, neden söylemedim diyorum. Bir bıçak gibi kendimi yalanlıyorum. Bıçaklar kendilerini yalanlamaz, yalan yazıyorum.
Keşke söyleseydim. Yüzüne söyleseydim. "Yüzün ne güzel" deseydim. Saçların, gözlerin, burnun, dudakların, çenen. Ellerin, deseydim. Tutsam.
Ölmezdim.
Yorumlar
Yorum Gönder