Ana içeriğe atla

Açık Uçlu Hikâye'ye başka bir son.

Dünlerde bir gün geçmiş gelecek zaman olarak yazdığım birşeyi, bugün yaptım. Gelmeyecek zamanı getirdim, pişman değilim. Muhakememi yitirmiş olabilirim, kendime hâkim değilim, ama pişman değilim. Sonunda ne olursa olsun, iyi ki yaptım diyeceğim. Öğlenlere akşam getirdim. Kalemsiz ve kelimesiz yazdım. Yeni bir lisan kazandım. Her çağrına uyarım dedim yeni lisanımda.

Açık uçlu hikâyeye başka bir son yazdım, açık uçlu hikayelerin sonsuz sonu vardır, birini yazdım. Bir defa daha değiştirmeye, bin defa daha yazmaya hazırım.

"Seni iyi ki tanıdım, sonra iyi ki yeniden tanıdım. Hayatımı değiştirdin, anlam verdin, güzelleştirdin. Yazıyorum yeniden senin yüzünden. Yüzün ne güzel, gözlerin ne güzel, ellerin ne güzel." dedim kimse duymadı. Yazdım yeni lisanımla, kağıdın ruhu duymadı. Kağıdın ruhuna inanıyor değilim, ama muhakeme yeteneğimi yitirdim. Azıcık aklım olsaydı eğer pazarları, öyle yapar mıydım? Milyonlarca insana yeten bir şehri kendime dar eder miydim? Büyük caddeyi ufacık bir sokak gibi dolaşıp geçer miydim? Hayır.

Geçmiş zamandan pişmanım, gelecek zamandan korkuyorum. Ama, şimdi, ah şimdi. Bir sessizliğin yırtılmasını nabzım dahi atmadan beklerken, bugünden pişman değilim. Bugünden pişman da olmayacağım, her ne olursa olsun, olmazsa olsun. Pazar ertelerini takip etmeliyim ben, elimden gelse pazarları unutmalı ve unutturmalıyım.  Pazar erteleri ne güzeldi, dünlerde birgün gözlerine bakıyordum, günlerde bugün  yazısızlığımı okuyordun. Pazarları yitirirdim elimden gelse, aklımın yerine. Son defa diye yazdığım eski lisanımı yitirirdim. Son nedir? Zaten zaman nedir? Dünleri ve yarınları reddetmeye hazırım, zamanı yitirdim.

 *

"Min-el aşk" yazıyorum bir ah çekip, eskiden de bildiğim yazıyla. Aşk yüzünden, yüzün ne güzel. Pazarlar da ve ertesileri de, allahın yedi gününün yedisi de, geçip giden koca bir ay, yeniden yazmam, hiçbir şehre sığamamam, yerimde duramamam. Senin yüzünden, yüzün ne güzel. Senden kaçabileceğim bir şehir olmadığını öğrendim, defalarca yenildim ve defalarca daha sana yenilirim, yorulmam. Bulutları yitirdim, baharı bekliyorum.Senin her çağrına uymaya hazır bekliyorum. Bir sessizliğin yırtılmasını, her dakika her gelecek dakikadan daha çok korkarak bekliyorum. Yarından korkuyorum, bugün bitmesin istiyorum. Senin sesini duymadan yahut okumadan bugün bitmesin. Bir ah çekiyorum, "min-el garaib" ve evet garibim. Muhakemimi yitirdim, ama birşeyi biliyorum. Bir tek şeyi biliyorum. Nedenini, nasılını bilmeden; hem nedensiz, hem de nasılsız. Seni seviyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur...