Ana içeriğe atla

Enformasyon Hakkında

Sevgili gönül dostları, bugün "digital bilgi" hakkında yazmakta olduğum sunum tek sahifeden ibaret yekpâre girişini sizlerle paylaşmaya karar verdim. Neden? Nedenini biliyorsunuz. Çünkü, bu bir blog; ne istersem onu paylaşabiliyorum.


 

Sevgiler.


 

Giriş


 

Digital bilgiyi yazmaya herhalde temel sorudan başlamak gerekiyor: "Bilgi nedir?"

Türkçe Vikipedi'de "bilgi, süje ile oble arasındaki ilişkiden doğan her türlü üründür." denilmektedir. Digital bilginin tanımı ise, bu yazdığım cümlede duruyor aslında. Digital bilgi, bilginin mobil, kolay erişilebilir ve eşitlikçi yeni bir hâli.

Digital bilgi, mobil; çünkü artık cebimizde ve yakın zamanda giyilebilir teknolojinin yükselişiyle gözümüzün önünde olacak.

Kolay erişilebilir. Birkaç tuş bastığımızda 1998'de UEFA Şampiyonlar Ligi finalini hangi iki takımın oynadığını bulabiliriz. Bir futbol almanağına gerek duymadan.

Eşitlikçi. Çünkü, her geçen gün ucuzluyor ve bilgiye ulaşmada herkes eşit hale geliyor.

Digital bilgi, tüm bunlardan dolayı bir devrim. Yeni çağın getirdği devrim mi, yoksa bu devrim mi yeniçağı doğuracak? Tavuk-yumurta paradoksunu andıran bu sorunun cevabını biz bilmiyoruz. Tarihçiler ise, insansoyunun ömrü vefa ederse, bilecekler.

Aslında âdemoğlu metal harflerle baskı tekniğinin Gutenberg tarafından geliştirilmesiyle de buna benzer bir devrime tanıklık etmiştir. Bu devrim de, bilginin yayılmasıyla, halka inmesiyle ilgiliydi ve sonunda "le vieux continent" Avrupa kendi karanlık ortaçağından kurtuldu.

Bugünlerde de çağ değişiminin başını yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız çağ dönüşümünün etkilerini görmek için çok uzağa bakmamıza gerek yok. Wikileaks, Birleşik Devletler hükümetinin sırlarını halka yaydı. Twitter sayesinde, Türkiye'de gençler bir parkı kurtardı. Bitcoin benzeri elektronik para birimleri var. Graham Bell'in belki de hiç hayal edemeyeceği üzere telefonlarımız sağlığımızı kontrol ediyor. Jetsons çizgifilminde çocukken hayranlıkla izlediğimiz görüntülü görüşme artık elimizde.

Sözün özü, bir çağ dönümündeyiz. Ne yazık ki burada da bazı "ama"lar var. 2014'ün Orwellvarî distopyasını yazmak istersek şunları da görebiliriz. Fazla bilgi her zaman, bilgi kirliliğine yol açar, dezenformasyon kaçınılmaz hâle gelir. Wikileaks neden sırları yaydı yahut hepsini yaydı mı? Sosyal medya, insanları sıradan hayatını yaşamaktan uzaklaştırdı ve her birimizi önceden televizyonda gördüğümüz magazin insanlarının ucuz kopyaları haline getirdi. Sağlımızı kontrol eden telefonlar sayesinde, boyunlarımız tutuk ve ruh sağlığımız giderek bozuluyor. Refahın artışıyla birlikte mutsuzluğun yükselişinde, geleceği ekonometrik olarak tahminlenebilir pozitif yönlü korelasyon olduğunu görmek o kadar da zor değil.


 

Sonunda nereye varacağız? Belki de bu soruya bir cevap yazabilmek için, önce matbaa devrimini ve sonrasını biraz hatırlamalıyız.


 

(…)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur...