Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dünler

Bir (ekim 2008/ latince bir elif )   Tarihe iz düşmeli, ekim ayının yirmi yedisi, saat sekize yirmi üç var. İki bin sekiz. Kelimelerim var, toparlayamıyorum. Yine görmekten kör oldum. Gözüme sabun kaçmış gibi yanıyor ve kapadım. Yine çağırdığım çıktı karşıma. O'nu ve Köprü'yü bir gün arayla gördüm. "Görmek" ne kadar anlatabilir, o ve ben birbirimize bakıp aramızda bir metre yokken yaşadığımı. Arkam dönüktür, konuşmaktadır, susmaktayımdır, yahut birşeyler almaktayım büfeden. Gülmekte ve yanında bir genç erkek var ve bilmiyorum arkam dönük. Tanıdık gülüşleri ve konuşmaları duymaktayım, vurulmuşumdur, dönerim, o'dur. Susar ve konuşmamı bekler. An durur, an dediğin zaman gözlerimi köre vurur. Konuşmam, susarım ve dönerim geri. Ayrılırız. Gülmeye ve konuşmaya devam etmektedir. Ölmüşümdür. Öldüm. Önce gözlerim öldü, otobüse yürürken dahi sokak lambaları altından. Ses'im öldü bağırarak söylemekten şarkıyı. Ellerim öldü, hiç yokmuş gibi. Oradaydı, çağırmış...

Kısa bir hikâye.

"Zaman yok diyorum gözlerime bak gözlerini gören" diye okudu çok yıpranmış defterden kendi elyazısını kendikendine. Kendi yazgısını kabullenmiş gözleriyle baktı sonra kahvenin renginden gözlere. Güzelce baktı. O gözlerde bir çocuk arayan bir kötü şairdi.  Sonra veda vakti geldi. "Belki denk geliriz" dedi elini sıkarken. "Evet, denk geliriz" dedi Kadeh kahverengi gözleriyle.

“Aydınlanma”nın kısa hikâyesi.

Yazdığım ödevden bir parça daha paylaşmak istiyorum. Çünkü, hoca okumayacak, ama saatlerdir bu metin için çalışıyorum. En azından siz okuyun.   Sevgiler.   (…)   Aslında bu bölümde, Avrupa özelinde matbaanın sonuçlarını irdelemeye çalışacağım, ama matbaa devriminin öncesine de biraz bakmakta yarar var. Çünkü Avrupa'nın kendi karanlığını yırtmasının hikâyesini 12. yüzyıldan başlatmamız gerekir. Bu hikâye hepimizin bildiği gibi, yaşlı kıta için bir yükseliş ve aydınlanma hikâyesi; ama sonunda ne yazık ki, Avrupa'nın karanlıktan çıkarken tutunduğu İslam medeniyeti, hikâyenin sonunda Avrupa'nın eskittiği, ikinci el dogmalar ve baskılar altında kalacak. Belki de, eşyanın tabiatı gereği, bir yükselen ve bir yok olan; bir doğan ve bir ölen dünya döndükçe birbirlerinin içinden geçecekler, Yin ile Yang gibi var olacaklar.   Avrupa, kilise dogmaları ve feodal sömürünün altında ezilirken, "Doğu"da, Çin'den başlayıp İslam coğrafyasına yayılan medeniyetler, bilimde, felse...

Enformasyon Hakkında

Sevgili gönül dostları, bugün "digital bilgi" hakkında yazmakta olduğum sunum tek sahifeden ibaret yekpâre girişini sizlerle paylaşmaya karar verdim. Neden? Nedenini biliyorsunuz. Çünkü, bu bir blog; ne istersem onu paylaşabiliyorum.   Sevgiler.   Giriş   Digital bilgiyi yazmaya herhalde temel sorudan başlamak gerekiyor: "Bilgi nedir?" Türkçe Vikipedi'de "bilgi, süje ile oble arasındaki ilişkiden doğan her türlü üründür." denilmektedir. Digital bilginin tanımı ise, bu yazdığım cümlede duruyor aslında. Digital bilgi, bilginin mobil, kolay erişilebilir ve eşitlikçi yeni bir hâli. Digital bilgi, mobil; çünkü artık cebimizde ve yakın zamanda giyilebilir teknolojinin yükselişiyle gözümüzün önünde olacak. Kolay erişilebilir. Birkaç tuş bastığımızda 1998'de UEFA Şampiyonlar Ligi finalini hangi iki takımın oynadığını bulabiliriz. Bir futbol almanağına gerek duymadan. Eşitlikçi. Çünkü, her geçen gün ucuzluyor ve bilgiye ulaşmada herkes eşit hale geliyor. D...

Dinar Bandosu - Zor Gunler / Hard Days

Şimdi şöyle birşey var. Blogda şarkı paylaşmak caiz midir? Müftüye soracaktım, telefonu yüzüme kapattı. Fake müftü karısına soracaktım, telefonu açmadı. Caanım türkçemizde fake diye bir kelime yokmuş. Öyleyse efendim, bu zamansız haziran güzünde buyrun dinleyin. ("Radyo Adamolmazadam" taginde şarkı paylaşmaya devam ederim belki.)

Haziran iki ve üç.

2-6-14   Ortadan ikiye bölündüm. Yazmak zorundayım, aklıma ilk bu cümle geldi, düşünmeden yazdım. İlk yalanım bu, daha ilk cümlede. Yirmiyedi mayısta, yanımda taşıdığım günce defterine, derste şu cümleleri yazmıştım.   27-5-14 "Ortadan ikiye bölünmüş durumda" dedi hoca, koca dersin tek doğru cümlesi. Neden bahsediyordu, bilmiyorum, herhalde Kızıldeniz'den yahut benden değil.   Dersi derste anlamak böyle mi, bilmiyorum. Bilmiyorum, değil, hâlâ daha komik birşeyler yazıyorum. Ama, durum hiç komik değil benim tarafımdan bakınca. İki buçuk yıldan sonra Re'ciğimi yitirdikten hemen bir yıl sonra bir Kadeh yitiriyorum işte. Çünkü, haziran. Her haziranda birilerini yitiriyorum. İmgelerimi, harflerimi. Kadeh, bir imge. Bildiğiniz "Y" harfinin yazısı. Adını biliyordum bu sefer ilk başta, aydınlık yanaklarını, parlak saçlarını, şaşırınca çocukça bakan kahverengi gözlerini, (ki arada bana kırpıyordu, ben de her kırpışında kendimi baştan yiyordum, yanlış okuyor...