Tarih bir defa onaltısına gidiyor, zaman zangır zangır titriyor, bütün çatılarda bir uğultu, bütün gökte bir gri. Aralığın birinin otuzunda, Re'yi gördükten iki hafta sonra yazdığım şeyi yeniden. Âh, yeni olan ne varsa hepsi kör olsun. Eski zamanın grisi insin yere, bir fotoğraf görünce bulansın akıl yeniden. Göğüm gri, gözlerim kahverengi, ne varsa bulanık, benim ruhum gri ve bulanık, ne yazdıysam eksik. 30 aralık 2010 Hiçbirşey değilse şu çocuk heyecanı yüzünü görünce. Herşey gibi oluyor ya, bütün o dünyanın tüm o dertleri, takvimin yorgunluğu dahi. Adını öğrenmek derdinde değilim, sana Re dediğimi bilsen, sen de kendine Re dersin belki, "Re" işte o kadar sensin. Hiç değilse, bilirsin. Seni yazmak, şimdi bildiğimi bir kelime oyunu. Bir çocuk heyecanıyla. Senden habersiz, senden umarsız, birgün bu satırları okuman umudundan başka bir umudu olmayan, adam'ı bilen, bilmezden gelen, adam olmayan bir çocuk heyecanıyla. Yazmaya yeniden heyecan duyuyorum, kelimeler çağırıyo...