Biz lunaparka yukarıdan bakan çocuklardık, iyi çocuklardık hepimiz üçümüz, en kötüleri bendim. Biz değildik belki, bilmiyorum, her birimiz onca farklıydık, bir daha da görüşmedik, ama en kötüleri bendim. Öyle değil, diyemezsiniz, bilmiyorsunuz. Bildiğimi sanırken ben de yanılıyorum belki, çünkü çocuklardık, sevmeyi öğreniyorduk. Yazmayı. Yazmayı da. Ellerimizde turuncular morlar vardı, kırmızı da vardı yine de yazmıyorum. Koyu kırmızı vardı, yine de unutmuşum. Morları hatırlıyorum, turuncuları da. Kediler. Bir de kapılar. Dansetmedim, çünkü lunaparka yukarıdan bakıyorduk, hepimiz neredeysek orası bir park, nereye bakıyorsak orada bir tahterevalli vardı. Duruyorduk üstelik, öylece bakıyorduk, bir salıncak da hızla sallanır gibi. Sevilmemeyi öğreniyordum, sevmediği bir çocuğun yazdıklarını okumayı öğreniyordu, gülmeyi öğreniyorduk. Böylece tuhaf, yine de gülüyorduk. Ağlamayı bilmiyordum, onun için en kötüleri bendim.
Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...
Yorumlar
Yorum Gönder