Akşam yaklaşıyor. İnsan bir başınayken ne kadar yakışıyor akşama. Günlerim akşamı beklemekle geliyor, ben bu yalnızlıktan çok şey öğrendim. Burada, çocukluğumu yitirip geldiğim bu şehirde, eski bir başkentte -eski başkentleri seviyorum, şehirsizim çünkü, iki eski başkent arasında bunun için dolaştım, yitirilmiş başkentlerde kendimi aradım- ağustosu yaşıyorum. Ağustos ne kadar arafta bir ay, ağustos boşlukta sallanan bir ses. "Sen neden hiç konuşmuyorsun?" dediğinde ekimdi, gizlice titriyordum. Aklımda kalan tüm kelimeleri boşluğa söylüyorum şimdi. "O konuşmayı pek sevmiyor" diyor bir kimse, titrediğimi biliyor. Böylece doğru bir yalan daha olamaz. Yazmaya alıştım ben, konuşmayı sevmiyor değilsem de, beceremiyorum yazmak kadar. Sesim, yazım kadar güzel değil, yine de şiir okuduğum da oldu. "Yanlış anlamıyorsun değil mi?" dedim, böylece güzel bir yalan söyledim. O zamanlar ben çocuktum, güzeldim. Güzel olanın yanında ben de güzeldim. Güzelin gölgesinde serin...
Sıradana, insana ve kelimeye selam duran sanal mecmua...