Ana içeriğe atla

Zamanın terziye dediği.

zamanın dediği:

ey ademin oğlu terzi, ey hızırın yüzünü görmüş terzi, ey buraksızken cennet-ü âlâya çıkmış terzi, ey kuyumcu olmaya bir akşam yaklaşmış terzi, ey muğlak ve mutlak akşamların terzisi, ey zamanüstü bir notayı seven terzi.

ademin hazzının suretini duydun, başka bir hızır çocukluğuna kıyamadı, cennet-ü âlâda  gözlere baktın, dilinle kuyum işledin akşamleyin, keskin korkunç sevinçli bir hüzün duydun akşamhüznünden öte, zaman dursun istedin.

zamanı yendiğini bil, kaderini yaşadığını bil, son çocukluğunu duy, ey ademin oğlu terzi, dağın zirvesinin soğukluğunu duy.

ey ademin oğlu, meyvenin aslı zehir, ey terzi, sen kâbil olamazsın, taşıdığın kayanın altında kalacak olan sensin, dağın zirvesinin bulutlarını gör, göğünyüzünde olduğunu sandığında duyduğun zahir, meyvenin zehriyle yanıldığını tat.

kuyumcu olmak isteyen terzi, ey güzü ve baharı beraberce duyan, göğünyüzünde dokunduğun her kelimenin  kanatlarından döküldüğünü bil. zehir sana zahiri gösteriyor, zirveye yaklaşırken cennete yürüdüğünü sanıyorsun, gayya kuyusunun ateşiyle yan.

yanmadan onun gözüyle göremezsin, yanmadan kendini bir kuyum olarak işleyemezsin.



terzinin içindeki çocuğu yaşatan başka bir hızırın, bir notanın gözü ve gördükleri:

bir gölge görürdüm kimi akşam, âhını yüzünde saklayan bir gölge, gözleriyle bana ben gibi bakan, gözlerinde bana benzeyen bir terzi görürdüm akşamları. gördüm terziyi, kelimelerle susan gölgeyi, öylece baktım yüzüne bana bakıyordu, kendimi tanımak için yüzüne baktım. bir sokak yürüdüm lamba altında, sokak söylemedi kelimeleri. romayı yürüdüm yanında, roma olduğunu duyumsayarak, roma sustu kelimeleri.

gölgenin gözlerinde bir çocuk, çocuğun gözlerinde bir isim vardı, tuhaf bir pırıltıda gördüm, göğünyüzünün güllerinin rengini okurken terzi, adımı okuyacakken bilmediğim taştan körparlak bir kuyuma döndü ateşten, yangındı sanki dudağındaki, okuyamadım, bilemedim ismimi.

bir gölge gördüm, kuyumcunun gölgesi, söylemedi ismini, ben ademoğlu terziyim demedi; beni kuyumcu eyle, demedi. demedi. söylemedi ismimi. aralıkta bir akşam yüzümde gördüğünü, ezanla söylenmeyen adımı, okumadı kulağıma göğünyüzüne çağrısını.

okudum, gördüm, duydum çaresizliğini, zamanüstü bir insansın sen, dedi bana sesi, kıyamadım.

gönlünde dolanan kelimeleri duydum gözüyle, ismim parladı silinirken gölge, söylemedi. duymadım.

söylese de duymazdım; böylece bildiğimi. çağırsa da gitmezdim.



zamanüstü: sen şimdi bir ateşsin ey terzi, kuyumcu olmak isterken kuyum, kuyum iken yandın kor oldun. sen artık bir renksin en kırmızı. baharda güzsün artık, gözlerde gölgeden gri. sen notanın merhamet ettiği, sen hızırın yaşattığı, sen bir meyvesin artık ademin yediği. hiçliği duy içinde, duy içinde hapsolduğun hiçliği, herşeyi içinde yaşatan hiçliği, ölümün gölgesi hiçliği, zamanın ertesi hiçliği gör kendine bakınca.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)