Ana içeriğe atla

adını bilmesinin sorusu.

demeliyim mi? dememeli miyim mi? kendi yoktu adı vardı, kendi gidecek adı kalacak. gölgesini gölgesize anlatırım, yokluğunu da öte yana koyarım. ama benim adımı bile bilmeyecek. bendeki kendi adını, sokağın çıplaklığı gibi. adlar yani isimler yani yüzlerimizin yazısı böylece önemli mi?

tablo bu. bu tablo. neye yarar? hiçbirherşeye yahut (ya da, belki de, henüz) bazıbirşeye. kim bilir? o bilir belki, bu tablo desem, neye yaradığını bilir. o kim? ne bileyim işte. bilmeli mi?

bilmesi. ocak akşamlarının soğuk olduğu kadar yalın gerçeği, bilmediği bir geçmişini, bilmediği adını. adını bilmeyen insanları akşama benzetiyorum. akşamları hüzünle severim belki ondandır. bilmesi neye yarar?

bu eski bir onaltı aralık, burada bir isim, orada yazdığım yazılar, şurada bekledim seni. hepsini dedim, gözlerimi de gördü, gözlerini öpmedikçe neye yarar? akşamı gece yapar, her insan kadar korkarım geceden. kıyamazsa bana, adımı bile bilmeden. beni sanarsa kedi. ne fenadır birden kedi olmak kimse kusura bakmasın. öyle mi?

ben adını nasıl bilmiyordumsa, benim adımı öyle unutacak yahut (ya da, belki de, bazen, kimi zaman) beni bir kedi olarak hatırlayacak. böylece iki var, ikilik, bir ağutos günü iki olması kadar, birini bilmediği iki adı olması gibi. iki adını da bilmeli mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)