Ana içeriğe atla

Deli saçması.

Gölgesiz bir akşamla oturuyorduk, soru yoruyorduk, kuru soğuktu. Yeni soru bulmuştum, yenizaman'a bakan gözlerimi yitirmiştim, arefeleri unutmayı denkleştiriyordum. İki müezzinin ezanı birbirine karışırken yazmıştım beş sayfa kadar.

bir adam vardı, her romana giriyordu eskiden niçeye tefsir yazıyordu, ben onu tanımıyordum o da beni tanımazdan geliyordu sanırım akşamdı. çünkü böyle şeyler akşamleyin olur, insan kendi yazısının sırrını anlatır diğerine heykeller sarsılır.

Dün de bir gündü, pazartesi de. Haftanın ertesi bir günle başlamasını başkasıyla konuşmuştum önceden. Öteden sonra beri, hiçbir şair demedi. Değil zaten, aralık isminden konuştuk, ağustostan da bahsettik. Kendi hikâyemi anlatamadım o da dinlemedi zaten. Yeniçiçek, "iyidir, senden?" derken hâlâ yürüyordu, benim nasıl olduğum umru değildi açıkçası. Neden, diye soranlar başkaydı, pazartesiydi.

gölgesinden hızlı sigara içebiliyordu adam (elbette olmayana yergi ve hatta tecahül-i arif ve daha nice edebi sanatlar) yine de ithaftan kaçıyordu. itham ve infilak da sevmediği konuşulmaktaydı içdış mihraklarca. heykellere düşmanlığını bilmeyen yoktur. zannımca zanlı olmasa da polisiye bir hikâyede tanık olarak girer ve sonunda kâtilin hocası ve maktûlun birşeyi olduğu anlaşılırdı. a'ların şapkası da kendisidir.

Arabesque düşmanlığı yapmak gibi olmasın, ama fıransızcam türkçede dahi kötüdür. Kendi dilimi de pek iyi yazdığım söylenemez. Ama, gölge oyunlarında karagöz olduğum ve hacivata musallat olduğum doğrudur. Kaç kadının kaçı da sevmez beni bu yüzden. Neden, diye sormayınız lütfen.

hiçbir kimseye ithâf edilmemiştir 
ve ithâf edilse de kabul edileceği zannedilmemetedir.

"yıktın perdeyi eyledin viran
varıp sahibin' haber vereyim heman"




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur...