Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Günün birinde bir şiir denemesi ve hikâyesi.

Birgün birşey oluyor, karanlığa ışık açıyorsun birini görüyorsun. Akşam olduğundan, böyle akşam başımla beraber, diyorsun. Dememelisin, yazmamalısın da, ama olmuyor. Hem de Metin Eloğlu'nun toplu şiirlerinin arkasına şiir(ce) karalıyorsun. Sonsuza kalsın adı diye geçiyorum buraya. Keşif birşey var, var birşey yenizaman değil sanıyorum çünkü zamaneski ve bileşik ama dudakların boyalı karanlığın meraklı birşey var yok değil duyuyorum yazamam sanıyorum belki bir çiçek adı yahut bir amerika (20:23 - 28.12.2012 - 514'te. yeniçiçek'e)

Deli saçması.

Gölgesiz bir akşamla oturuyorduk, soru yoruyorduk, kuru soğuktu. Yeni soru bulmuştum, yenizaman'a bakan gözlerimi yitirmiştim, arefeleri unutmayı denkleştiriyordum. İki müezzinin ezanı birbirine karışırken yazmıştım beş sayfa kadar. bir adam vardı, her romana giriyordu eskiden niçeye tefsir yazıyordu, ben onu tanımıyordum o da beni tanımazdan geliyordu sanırım akşamdı. çünkü böyle şeyler akşamleyin olur, insan kendi yazısının sırrını anlatır diğerine heykeller sarsılır. Dün de bir gündü, pazartesi de. Haftanın ertesi bir günle başlamasını başkasıyla konuşmuştum önceden. Öteden sonra beri, hiçbir şair demedi. Değil zaten, aralık isminden konuştuk, ağustostan da bahsettik. Kendi hikâyemi anlatamadım o da dinlemedi zaten. Yeniçiçek, "iyidir, senden?" derken hâlâ yürüyordu, benim nasıl olduğum umru değildi açıkçası. Neden, diye soranlar başkaydı, pazartesiydi. gölgesinden hızlı sigara içebiliyordu adam (elbette olmayana yergi ve hatta tecahül-i arif ve daha nice edebi...

Aralık onyedi.

sonra:  kör çiçekler görüyorum mavi. sonra başkaları beni görüyor, nereye kaçtığımı soruyorlar. neden susuyorsun, diye soran önümde durup, neden kaçıyorsun, diye soruyor. hep yalanlar var. belki de böyle sormuyor, amacı hiç de böyle değil hatta. biliyorum, aylar önce sorduğu soruyu da unuttu. dün onaltı aralıktı. yazmadım. önce:  onyedi aralık akşam öncesi, yağmur yağıyor. bir köşeye sığınmışız, sigara içiyor. sigara yorgunu sesi kulaklarımda. aralık ayının ismini konuşuyoruz, hem doğru hem yanlış olmasından bahsediyoruz, hepimiz yalnızız. dün üstüme birkaç damla yağmur yağdı. sihirdi. öte:  görmemeler bitti. gören hayaletler ürkütücüdür bilmiyor. beri:  yazmamalar bitti. yazan maktûller kışkırtıcıdır sanmıyor. çiçek adı:  oysa ben çiçek adlarını bilmezdim. şimdi de bilmiyorum, bir tanesi hariç, bazan mavi, bazan mor, kimi gece vişne çürüğü. ben:  beni öldüren zehirdi. üçünüz, hepiniz, suretiniz ve aslınız. kaç tanesiniz, kimsiniz bilmiyorum, hang...

Tarihsiz bir akşam.

öte: yakın olan uzaktır, gerçek ile hayâlin birbirine benzer olduğu bu zamanda. benzerlik zehirdir dün ile yarını karıştırır insana. akıl ile sır arasında kılıçtan keskin ve yalandan âlâ o köprüdeyim işte. elifbadan başlıyorum karıştırmaya, sonra adımı unutacağım. beri: kâtilimle beraberken ölümsüzüm. bir cümle etrafında dolaşıyoruz, hava bulutlu. şairlere uyup, mutsuzluktan söz ediyoruz. bulutların ikliminde soruların işaretlerine sırtımızı verip, akşamı elimizle yapıyoruz. seni kesen benim, diyor sonra, öncesini söylüyordur belki, dün olan yarındır, maktûl ile meftûnun benzer olduğu bu zamanda, yakın olan uzaktır. öte: aralık onaltısına yaklaşıyor, rabbine yakarıyor kul. her dua kabul olmaz, ama olan herşeyde hayır vardır. hayr ile şer arasında kılıçtan keskin ve hakikâttan âlâ o çizgideyim. ölüler ile diriler dahi karışıyor, ben yaşadıkça kimse ölmüyor burada. önce adımı unutacağım. kimse isim vermeyecek bana, güz biterken yerde kalan yüz yapraktan biriyim. beri: biriy...

siz değilsiniz

herşey herkes ama ben hani ben hangi ben kimim? herşey ama akşam bir çiçek adıdır her zaman ne olursa nasıl olduysa niçin? gözleri parlıyordu herkesin ama onun uzak yakındı arkasından yazdım ama bu kim? herkes vardı ama o vardı yanımdaydı karanlıktı o kim? adını biliyorum çiçek adı ağzıma da yakışıyor gökyüzü ama neden? senler arasındayım ama siz değilsiniz kimsiniz?

Keskin bir kılıç çünkü.

Birinci ağustos uzağı eski bir türküyle bilmediğim bir kadim dilde, ki siz hiç bilmezsiniz (sabahların hep yedibuçuk olması hakkında) oradaydı. İkinci ağustos yakını bildiğim bir yabancıyla beraber, ki siz hep bilmezsiniz (aralıkların hep onaltısı olması hakkında) az uzaktaydı. Aralık biraz ağustostur çünkü. Yağmursuzluğu yalanlayan aralık günüydü, salı bir aralık günüydü. Çenemin altındaki kara bir uğultuya benzeyen sakalımı, kara bir uğultuya benzediği için kestirmiştım. Büyük sözler hep keskinlik taşır çünkü. Kılıç mesela. Mesela göz. Gözünde bulut dolaşan kadınlar kestiler beni. Kan olarak kelime yazdım ardından. Hangisi? Kim? Ben kimim? Simurg kara bir kuştu, akşamdı, ışık yoktu, bulut çoktu çünkü. "Ne de olsa okunmayan mektuplar yazmaya usanmıyor insan." Bunu yazdığımda akşamı doğru tahminlemiş oldum. Bilmeden, yarının bilinmezliği gibi, ama ezbere bir dua olarak. İnsanın tuhaflığını yazacak olsam da bunu yazardım, güzelliğini çünkü. Kendimi yalanlayayım sizden ...

Aralık

Aralık. Yazacağım şeyler şimdi yine bitti. Yarın belki birşey olacak yahut ôyle olmayacak ki yazılması gerekecek, yine yazacağım. Bolca şiir okuyorum bu arada. Evet, artık yazmakla ilgili bir kaygım yok. Artık şiir sancısı da çekmiyorum. Çünkü, düşyazı dediğim nesir ve nazımla da sınırlandırmadığım "kendi" yazı türümde yazıyorum. Şiire göre özgür, düzyazıya göre imgesel birşeyler yazıyorum. Temmuzdan beridir, bilenlerin hikâyesini de okuyabileceği, bilmeyenlerin ise boşlukları gönlünce doldurabilecekleri şeyler yazıyorum. Yaşıyorum da. İmgelerimle bir arada yaşıyorum, onlarla konuşuyorum, onları görüyorum (görmezden geliyorum) bir şekilde vaktimi imgelerimle geçiriyorum. "Şiir yaşamaktan" çok bahsettim, Attilâ İlhan'da "sisler bulvarı" kitabının notlarında (" meraklısı için notlar ") bahsediyor: " ilk şiir kitabım duvar'la ikinci sisler bulvarı'nın arasına yıllar girmiştir. iki nedenden, birincisi 1945/1955 arasının yaşantımın ...