-ağustos, ağacı ortasından yaran bir yalnızlık olarak yalın ve keskin sırtıma saplandı.
olacak iş değil ya, gölgeler griydi, örtüyordu üstümü. boğuyordu göğsümü. gri bir gölge altında nefessiz kalmıştım, sesim sessizlik gölgesi gibiydi. ancak anlamlı ve gerçeksiz sözler suskunluğumu
olacak iş değil ya, gri güzde sokak arkasında bir ağaçtım. güzdü. dökmüştüm yüz yaprağımdan doksan dokuzunu. griydi, içimi çürütüyordu. ne bir sen vardı farkına varacak, ne bir sen yoktu yazılmayacak. kalan tek yaprağımla, tek gözüm tek yüreğimle depremde ürkek ürkek sallanıyordum. sokak lambalarının sarı aydınlığı altında titriyordu dökülmüş doksan dokuz yaprağım. önceydi bir karalıkta seni
olacak iş değil ya, ağustostu. her yıl bir ay ağustostur. ama, ben birdim. her kendimi bildiğimde hep birdim. ama, sen ikiydin. yüzün on bine yenilmesi kadar öyle iki olan sana yenildim. yenilgimi kutladım, teşekkür ettin. ateşten çiçekler görmem üzerine bir şiir okudum sonraydı. silinmeyecek harflerle yazdım başka kitaba senin tarihini. bir çayhanede kimselerin gelmesini
-ağustos ağaca saplandı. ağaç yapraklarını döktü, titredi, hikâyesini unuttu.
güzün düşmesi yakındır
Yorumlar
Yorum Gönder