- Arkadaşlığımız nasıl olur?
- Arkadaş olarak olur.
- Öbür türlü?
- Olmaz.
- ...
- ...
- Neden?
- Nasıl neden?
- Neden olmaz?
- Açıklamak zorunda değilim.
"Neden olmayacağını?" sormuşum bir de. Cevabını vereyim, bu konuşmayı telefonda yaptım, hiçbir altyapısı yoktu, birbirimizi doğru düzgün tanımıyorduk bile. "Öbür türlü?" diyen bana, ben de "olmaz" derdim, hakkı var.
İşte bu konuşmayı yaptığımda üniversite birinci sınıftaydım. Kendime de biraz fazla güveniyordum, siz gönül dostlarına bir ibret vesikası olarak sunuyorum ki, telefonda lütfen "arakadaşlığın öbür türlüsü" (ne menem birşeyse o) hakkında konuşmayınız. Sonra mesaj attım, özür diledim, "bu konuşmayı unutalım, bir daha da hiçbirşey yapmayacağım, arkadaş kalalım" dedim, sağolsun, öyle de oldu. Kendisine teşekkür ederim.
O zamanlar, üniversite birinci sınıfta, güzel bir adamdım, neşeliydim, mutluydum. Ortalarda bir sevgi kelebeği, huzur hamamböceği, mutluluk salyangozu gibi dolanıyordum. "Sen hep mutlusun ki" yazıyorladı facebook'ta profil fotomun altına, sonra onu yazan mutluluğumu da huzurumu da söktü aldı. Neyse ki, kendimi toparlayabildim, hasar alsam da eski tatsız tuzsuz adama dönüşmeden kalabildim. Kalabildim mi? Birşey desenize, neden susuyorsunzuz.
Tabii, facebookta profil fotolarının altına birşeyler yazmaktan açılmışken konu, birşeyi atlayamam. Sabahın yedi buçuğunda, birisinin fotoğrafının altına, "şiirin nedeni ve şairin katili" yazmışlığım vardır. Ne yapayım, daha önce de yazdım, altı yaşından beridir gözele de güzel göze de zaafım var. Fotoğraftada bir çift göz, kaf dağının ardını görmüş de dönmüş gibi bakıyordu. Hiç düşünmeden yazdım, ancak aylar sonra sildim. Orada olduğu sürece ne kendisi, ne bir başkası altına yorum yazdı.
- Arkadaş olarak olur.
- Öbür türlü?
- Olmaz.
- ...
- ...
- Neden?
- Nasıl neden?
- Neden olmaz?
- Açıklamak zorunda değilim.
"Neden olmayacağını?" sormuşum bir de. Cevabını vereyim, bu konuşmayı telefonda yaptım, hiçbir altyapısı yoktu, birbirimizi doğru düzgün tanımıyorduk bile. "Öbür türlü?" diyen bana, ben de "olmaz" derdim, hakkı var.
İşte bu konuşmayı yaptığımda üniversite birinci sınıftaydım. Kendime de biraz fazla güveniyordum, siz gönül dostlarına bir ibret vesikası olarak sunuyorum ki, telefonda lütfen "arakadaşlığın öbür türlüsü" (ne menem birşeyse o) hakkında konuşmayınız. Sonra mesaj attım, özür diledim, "bu konuşmayı unutalım, bir daha da hiçbirşey yapmayacağım, arkadaş kalalım" dedim, sağolsun, öyle de oldu. Kendisine teşekkür ederim.
O zamanlar, üniversite birinci sınıfta, güzel bir adamdım, neşeliydim, mutluydum. Ortalarda bir sevgi kelebeği, huzur hamamböceği, mutluluk salyangozu gibi dolanıyordum. "Sen hep mutlusun ki" yazıyorladı facebook'ta profil fotomun altına, sonra onu yazan mutluluğumu da huzurumu da söktü aldı. Neyse ki, kendimi toparlayabildim, hasar alsam da eski tatsız tuzsuz adama dönüşmeden kalabildim. Kalabildim mi? Birşey desenize, neden susuyorsunzuz.
Tabii, facebookta profil fotolarının altına birşeyler yazmaktan açılmışken konu, birşeyi atlayamam. Sabahın yedi buçuğunda, birisinin fotoğrafının altına, "şiirin nedeni ve şairin katili" yazmışlığım vardır. Ne yapayım, daha önce de yazdım, altı yaşından beridir gözele de güzel göze de zaafım var. Fotoğraftada bir çift göz, kaf dağının ardını görmüş de dönmüş gibi bakıyordu. Hiç düşünmeden yazdım, ancak aylar sonra sildim. Orada olduğu sürece ne kendisi, ne bir başkası altına yorum yazdı.
"Mücehver takmamıştı, ama gözleri vardı."
Mehmet Eroğlu (Zamanın Manzarası)
Yorumlar
Yorum Gönder