önce:
umuda en çok sen kızıyorsun anladım, demedi. deseydi, zaten en çok senin hakkın, demek zorunda kalırdı. neredeyse. zorunu sevmediğinden demediğini sanmıyorum. sonra herkes kalktı. ben de kalktım. herkes kalsa, ben yine kalkacaktım. kalkıp oynayacaktım, demeliydim iyisi, ama yalan. kalkıp ağlayacaktım, desem, ağlamak için kalkmana gerek yok, demezdi. hayır, kalkıp ağlamayacaktım. ağlamak geliyor içimden, ama bazan. şimdi bekliyorum, kelime topluyorum, otobüs eskitiyorum.
*
bu nasıl bir gün, sormadım. çünkü, cumartesi. hayır, çünkü muğlak bir cumartesi. bulanık. görmeye ve görmemeye de korkak. uykumu yoran bir çatlak. Büyüyor.
*
bu nasıl ağustos, demedim. ağustos tam olarak böyledir. budur. yorgun uykular uyuyup, gözlerini görürüm. belki de bundandır, ağustosu bekledim. gördüğünde beni tanıyacağı kelimeler olsun diye. ne kadar mutlak yazmışım. kesin olan, ancak muğlaklık oysa.
*
Muğlaklık, eksik bir vuslata doğru gidiyor. ilk orucunda iftara yaklaşmış bir çocuk kadar heyecanlı, yorgun, mutluyum. ancak bir çocuk kadar. Çocukça.
sonra:
ancak bir çocuk bu kadar masum olabilir. çocukça sevip, yüzümde yiten çocukluğumu aradığımı hatırladım. O, benim çocukluğum. yanımda yitip gidenlerin, yüzümde yitip gidenlerin, hayallerimde yitip gidenlerin yerine sevdim onu. bende ne eksikse, öyle sevdim. beni tamamlasın diye, haberi olmasa da. haberi yokmuş, öylece düşündük.
*
kıyamam ben sana, dedi. çocuktum.
*
birşeyler farklılaşır, ama kelimesi yoktur, anlatamazsın, dedim. daha da güzelleşmişsin, demedim. diyemezdim de zaten.
*
sonra, beni yalnız bıraktılar. tek tek. yüzümde eksik bir gülümseme var. Yanlış. yanlış bir gülümseme vardı. birşeyleri bir an için kabul ettim. ama, reddetsem de kabul etsem de, zaten öylece. eksik bir vuslatın hakkı budur.
*
sonra, yine otobüsleri ve kulaklarımı eskittim.
umuda en çok sen kızıyorsun anladım, demedi. deseydi, zaten en çok senin hakkın, demek zorunda kalırdı. neredeyse. zorunu sevmediğinden demediğini sanmıyorum. sonra herkes kalktı. ben de kalktım. herkes kalsa, ben yine kalkacaktım. kalkıp oynayacaktım, demeliydim iyisi, ama yalan. kalkıp ağlayacaktım, desem, ağlamak için kalkmana gerek yok, demezdi. hayır, kalkıp ağlamayacaktım. ağlamak geliyor içimden, ama bazan. şimdi bekliyorum, kelime topluyorum, otobüs eskitiyorum.
*
bu nasıl bir gün, sormadım. çünkü, cumartesi. hayır, çünkü muğlak bir cumartesi. bulanık. görmeye ve görmemeye de korkak. uykumu yoran bir çatlak. Büyüyor.
*
bu nasıl ağustos, demedim. ağustos tam olarak böyledir. budur. yorgun uykular uyuyup, gözlerini görürüm. belki de bundandır, ağustosu bekledim. gördüğünde beni tanıyacağı kelimeler olsun diye. ne kadar mutlak yazmışım. kesin olan, ancak muğlaklık oysa.
*
Muğlaklık, eksik bir vuslata doğru gidiyor. ilk orucunda iftara yaklaşmış bir çocuk kadar heyecanlı, yorgun, mutluyum. ancak bir çocuk kadar. Çocukça.
sonra:
ancak bir çocuk bu kadar masum olabilir. çocukça sevip, yüzümde yiten çocukluğumu aradığımı hatırladım. O, benim çocukluğum. yanımda yitip gidenlerin, yüzümde yitip gidenlerin, hayallerimde yitip gidenlerin yerine sevdim onu. bende ne eksikse, öyle sevdim. beni tamamlasın diye, haberi olmasa da. haberi yokmuş, öylece düşündük.
*
kıyamam ben sana, dedi. çocuktum.
*
birşeyler farklılaşır, ama kelimesi yoktur, anlatamazsın, dedim. daha da güzelleşmişsin, demedim. diyemezdim de zaten.
*
sonra, beni yalnız bıraktılar. tek tek. yüzümde eksik bir gülümseme var. Yanlış. yanlış bir gülümseme vardı. birşeyleri bir an için kabul ettim. ama, reddetsem de kabul etsem de, zaten öylece. eksik bir vuslatın hakkı budur.
*
sonra, yine otobüsleri ve kulaklarımı eskittim.
Yorumlar
Yorum Gönder