Birden aklıma geldi. Şaşırdım, demek ki aklım varmış. Biraz da gücendim, oysa akşam değildi. İnsan, kendini en son tanıyor. İnsan, kendini en eksik tanıyor. Düpedüz yanlış da tanıyor demek ki bazen. İnsan. Demek ki, hayatta öğreneceğim şeyler bitmemiş. Ben bunu böyle biliyordum zaten, bitti demedim ki herhangi bir gün. Desem ne olacak, al işte buyur, hiç olmadık zamanda, çünkü akşam değil, birşey öğreniyorum. Hem de kendim hakkında, kendiliğimden.
Sonra, ona söyledim. Aklıma geldi, dedim. Senin aklına mı güveneceğiz, dedi. Demek ki aklım olduğunu biliyordu, hem de güvenilmezliğini. Ona da gücendim. Ama, belli etmedim. Bildiğimi sanıyordu belki. Hatta, besbelli. O kadar belli ki. Sustum. Sustuğumu duymadı. Döndü, işine baktı. İşine baktı dediysem de, bir işi yoktu. Beni görmemek için, önüne baktı. Sonra biraz da boşluğa baktı. Boşlukta ne gördü bilmem, birden gülümsedi. Susmaya devam etti. Sustuk.
Sonra kalktım yürüdüm. Allahaısmarladık dedim önce. Birşey dediyse de duymadım. Sıcak bir öğlendi. Yazdı. Allah günah yazmasın, haddinden fazla sıcaktı. Sokakta deliler ve işiyle meşgale kimseler vardı. Hem delirmemiştim, hem de işim yoktu. Bu cehennem sokakta işim yoktu. Akşam da değildi. Ama, kendimi yalanlayıp yürümeye devam ettim. Kendimin gölgesini gördüm.
Eski bir sokaktı. Tüm sokaklar eskidir, derdi o burada olsa. Aklıma geldiğini unutmuşum. Unuttuğum şeyleri düşündüm, hatırlayamadım. Onu düşündüm, yüzünü hatırlayamadım. Yanımdan bir adam yürürken biryandan kendikendine konuşuyordu. "Demek ki yanılmışım, ama gözleri parlıyordu. Hep yanlış okumuşum." dedi. İstemeden güldüm. Döndü, baktı, birşey demedi. Ben de demedim. Bir süre yürüdük.
"Hep yanlış okumuşum." Neden böyle dedi, bilmiyorum, ama düşününce, baştan aşağı yanlış okuduğunu anladım. Çünkü, bir başkasını doğru okuyamazdı. Tanıyamazdı. Bilemezdi. İnsan, kendini eksik tanırken, başkasını doğru okumasını beceremezdi. Yanlış okumalarımızın toplamıyla yaşıyoruz, diye düşündüm. Yahut, yanılıyordum. İyice, akşamüstü olmuştu. Olsun, başımın üstünde yeri var. Akşamüstü yerine, akşam arefesi demeyi düşündüm, veya akşamöncesi. Yanımdaki adamı unuttuğumu farkettim, baktım, gitmişti.
Sonra, akşamdı.
Sonra, ona söyledim. Aklıma geldi, dedim. Senin aklına mı güveneceğiz, dedi. Demek ki aklım olduğunu biliyordu, hem de güvenilmezliğini. Ona da gücendim. Ama, belli etmedim. Bildiğimi sanıyordu belki. Hatta, besbelli. O kadar belli ki. Sustum. Sustuğumu duymadı. Döndü, işine baktı. İşine baktı dediysem de, bir işi yoktu. Beni görmemek için, önüne baktı. Sonra biraz da boşluğa baktı. Boşlukta ne gördü bilmem, birden gülümsedi. Susmaya devam etti. Sustuk.
Sonra kalktım yürüdüm. Allahaısmarladık dedim önce. Birşey dediyse de duymadım. Sıcak bir öğlendi. Yazdı. Allah günah yazmasın, haddinden fazla sıcaktı. Sokakta deliler ve işiyle meşgale kimseler vardı. Hem delirmemiştim, hem de işim yoktu. Bu cehennem sokakta işim yoktu. Akşam da değildi. Ama, kendimi yalanlayıp yürümeye devam ettim. Kendimin gölgesini gördüm.
Eski bir sokaktı. Tüm sokaklar eskidir, derdi o burada olsa. Aklıma geldiğini unutmuşum. Unuttuğum şeyleri düşündüm, hatırlayamadım. Onu düşündüm, yüzünü hatırlayamadım. Yanımdan bir adam yürürken biryandan kendikendine konuşuyordu. "Demek ki yanılmışım, ama gözleri parlıyordu. Hep yanlış okumuşum." dedi. İstemeden güldüm. Döndü, baktı, birşey demedi. Ben de demedim. Bir süre yürüdük.
"Hep yanlış okumuşum." Neden böyle dedi, bilmiyorum, ama düşününce, baştan aşağı yanlış okuduğunu anladım. Çünkü, bir başkasını doğru okuyamazdı. Tanıyamazdı. Bilemezdi. İnsan, kendini eksik tanırken, başkasını doğru okumasını beceremezdi. Yanlış okumalarımızın toplamıyla yaşıyoruz, diye düşündüm. Yahut, yanılıyordum. İyice, akşamüstü olmuştu. Olsun, başımın üstünde yeri var. Akşamüstü yerine, akşam arefesi demeyi düşündüm, veya akşamöncesi. Yanımdaki adamı unuttuğumu farkettim, baktım, gitmişti.
Sonra, akşamdı.
Yorumlar
Yorum Gönder