Yeşil yeşerir, kızıl kızarır ve ak ağarırken, mavi durmaz ya. Mavi hep daha maviye gider, üstad Ahmed Arif "maviye çalar gözlerin" diyor ve bana mavi'yi çağırıyorken seni düşünmek.
Re, bir tek notam, en güzel hecem, rengim. Seni görmek sustuğum ve söylediğim tek şey, yazdığım "Re, masmavi bir umut!"...
Gözlerine, gözlerinin içine, saçının dalgasına ve tırnağının boyasına bakmak. Herkese, hemen hergün söylediğim kelimeleri, sana o "iki kelime"den güçlü, aşk ile söylemek.
Seni beklemek çocuk heyecanıyla, kapı önlerinde hep mavi umutla. Seni beklemek, bir tek hürriyet!
Seni özlemek, daima. Rabia Hatun'dan çalmak bazan çığlığı: "Men tâ senün yanında dâhi hasretem sana!" Arefede bayramı bekler kadar.
Seni görmek , göğün yarıldığı o aralık akşamında ve sesin ile sessizliğin dahi gölgeye kaçtığı yaz günlerinde, hep ve daima bahar. Daima rengârenk bir nevruz.
Acemi olmak, ezbere kelimelerle laflarken dahi elim ayağıma dolaşırcasına, Acem kadar yabancı kalmak kelimelere ve bütün yollara gözlerinden başka.
Hani onbin defa yazsan da eskimez, üstad Sait Faik'in "yazmasam; çıldıracaktım" dediği kadar. O sokakta yürüdüğümü sanıyorum gözlerinden kaçırırken gözlerimi.
Mavi daha mavi olmak maveriyor bu gece. Bir çocuk kadar çabuk maveriyor umudum.
Mavermek demek, umut demek. Mavermek, hep daha maviye!
Seninle bir, sen ile ben'in biz olduğu bir zamanda, gök ile bir, gökten daha mavi olmaya dair bir ummak. Su gibi olmak için, iki damlayken bir, ne kadar çoksak o kadar hiç.
Mavermek, seni beklemek.
*
"Re'yi yazmak
keman sesini çizmek kadar"
Bir zaman defterin bir köşesine böyle yazmıştım, iki mısra. Seni yazmak, ancak seninle olacak şey. Ben sana yazdım şimdi. Gözümün söylemediği çığlık kaldıysa diye.
Her gözüne baktığımda, seninle konuşurken terlediğim her damlada, yazdığım her kelimenin anlamı olarak, söylediğim her kelimede söylemek istediğim: "Seni seviyorum!"
Re, bir tek notam, en güzel hecem, rengim. Seni görmek sustuğum ve söylediğim tek şey, yazdığım "Re, masmavi bir umut!"...
Gözlerine, gözlerinin içine, saçının dalgasına ve tırnağının boyasına bakmak. Herkese, hemen hergün söylediğim kelimeleri, sana o "iki kelime"den güçlü, aşk ile söylemek.
Seni beklemek çocuk heyecanıyla, kapı önlerinde hep mavi umutla. Seni beklemek, bir tek hürriyet!
Seni özlemek, daima. Rabia Hatun'dan çalmak bazan çığlığı: "Men tâ senün yanında dâhi hasretem sana!" Arefede bayramı bekler kadar.
Seni görmek , göğün yarıldığı o aralık akşamında ve sesin ile sessizliğin dahi gölgeye kaçtığı yaz günlerinde, hep ve daima bahar. Daima rengârenk bir nevruz.
Acemi olmak, ezbere kelimelerle laflarken dahi elim ayağıma dolaşırcasına, Acem kadar yabancı kalmak kelimelere ve bütün yollara gözlerinden başka.
Hani onbin defa yazsan da eskimez, üstad Sait Faik'in "yazmasam; çıldıracaktım" dediği kadar. O sokakta yürüdüğümü sanıyorum gözlerinden kaçırırken gözlerimi.
Mavi daha mavi olmak maveriyor bu gece. Bir çocuk kadar çabuk maveriyor umudum.
Mavermek demek, umut demek. Mavermek, hep daha maviye!
Seninle bir, sen ile ben'in biz olduğu bir zamanda, gök ile bir, gökten daha mavi olmaya dair bir ummak. Su gibi olmak için, iki damlayken bir, ne kadar çoksak o kadar hiç.
Mavermek, seni beklemek.
*
"Re'yi yazmak
keman sesini çizmek kadar"
Bir zaman defterin bir köşesine böyle yazmıştım, iki mısra. Seni yazmak, ancak seninle olacak şey. Ben sana yazdım şimdi. Gözümün söylemediği çığlık kaldıysa diye.
Her gözüne baktığımda, seninle konuşurken terlediğim her damlada, yazdığım her kelimenin anlamı olarak, söylediğim her kelimede söylemek istediğim: "Seni seviyorum!"
Yorumlar
Yorum Gönder