Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Adi Katliamın Adli Kayıtları

Gazze'ye insani yardım götürmek için, içinde üç dinden insanlarla, bebeklerle yola çıkan gemiye, "Mavi Marmara"ya yapılan baskında şehit olan insanların adli tıp raporlarını paylaşıyorum. Amacım, siyonist terörist devletin silahsız bir gemide yaptığı katliamı unutturmamak. Birkaç kişi okusa, onlardan da birkaçı katillere bela okusa, istediğimi yapmış olurum. Mavi Marmara şehitlerine Allah'tan rahmet diliyorum. Şehadetleri boşa olmayacaktır, bebekler, çocuklar, insanlar uğruna canlarını vererek, birgün kurulacak özgür Filistin'de birgün doğacak Ortadoğu barışı için birer tohum oldular, o gün ağaç olacaklar ve bugün ölen bebeler yerine, o gün çocuklar gölgelerinde oynayacaklar. ADLİ TIP RAPORU NOTLARI 1- Adli Tıp Kurumu Fiziki İhtisas Dairesi tüm cesetleri yıkanmış olduğunu bu nedenle şehitlerin üzerinden çıkan elbiselerin ise en üst kıyafet olup olmadığının tespit edilememesi ayrıca üzerlerinden çıkan kıyafetlerin çok kanlı ve başkaca maddeler nedeni ile çok ki...

Aralık Gecesinde Re'ye İlk Notlar

"Re, sanki. Bir nota kadar." diye mırıldandım o gece, türkü söylemek gibiydi, sonra hemen yazdım bu cümleyi. O gece, bu cümleden başka cümleler de yazdım. İlk cümleler, ik notlar işte aşağıdadır. ** Re. Bundan daha eminim, adını bilmediğimden isim vermek kolay. Ben şairim böyle akşamlarda, şairken işim ne olacak bir güzel isim vermekten başka. Bir nota. Ah, başım etrafında dönüyor dünya , başım içinde onca kelimeler dönüyor. Neden Re diye sorma bilmiyorum. Bildiklerimi unuttum en baştan. ** Yazmaya çağırıyor. Neredeyse notalarla şarkı yazabilirim yüzünü görünce. Keman sesinde bahar duyuyorum gülümsemesinde, çizebilirim sanıyorum karakalem yahut tüm renklerle. Yazıyorum, sadece yazıyorum, bir daha yazmaya vaktim olmayacakmış kadar açım onu yazmaya. ** Öyle bir güzel var ki, izlemeye doyamıyorum. Sanki saatlerce sussa, yahut ne yapıyorsa devam etse yapmaya, ben saatlerce izlesem onu. "Ne bakıyorsun" demese, hiçbirşey demese. Hiç ses olmasa. Hiç yazı olmasa...

Adı Olmayan Bir Yazı

Görmemek geçiriyorum, geçiyor, geçiştiriyorum öylesine günleri birbiri ardına. Re , seni düşünüyorum, ancak öyle geçiyor günler, gülüşünü hatırlıyorum, bakışını hatırlıyorum, sana bakmalarımı hatırlıyorum da, öylece iç çekiyorum. Dua ediyorum, yazmaya kalemim yetmeyecek dualar ediyorum susarak, yazmaya kalem utanır bir duasın sen. Nasıl kaçırıyorsam senden gözlerimi, öyle seviyorum seni. Gün saydım, seni görmeler saydım. Şimdi görmediğim hergün kelimeler yazasım var. Re , seni başkasını sevdiğini sanarak, ismini gizleyerek, giz ile seviyorum, göz ile seviyorum. Hiçbirşeyin önemi yok, bebek masumiyetin yüzündeyken, günden güne ölen çocuk yüzümü sevdiğim gibi bir hasretle seviyorum seni. Sana güzelleme yazacağım dedim, belki de sadece yazacağım. Adını bilmediğim gibi, yazdıklarımın adını koymadan, içimdeki şeyin adını bilerek. Ademoğluyum ben, adlar bana öğretilmedi, bildiklerimi de unuttum. Bilmekten hep düşümün kırılması gördüm, hep yüzümün düşmesi. Birgün adını öğreninc...

Şapkalı İkinci Giriş Yazısı

Bir suskunluk vardı üstümde. Pekçok susuyordum, nedenini bilmeden, nedeni olmadan. Yahut, "nedeni" yanımda olmadığından. Yeniden kırılmıştım, fenadır kaleme sarılmak yerine kaleme de küsmüştüm. Öyle ki, blog'un yayında olmadığını, teknik sorun yaşandığını bile ne sonra farkettim. Ama. Bu ağır, akmayan, yılgın cümlelerin ama'sı, yine bir cümle ile geldi. Cümle, neden mi sonuç mu, ne önemi var. Tek bildiğim o gece, o yüze, o gözlere, o dudağa, o gülüşe bakarken, aklıma birdenbire geldi, dudaklarıma kadar geldi, mırıldandım. Ondan sonra hep yazasım geldi, hep yazasım var. Şimdi, onu görmemek zamanındayım, susuz gibiyim. Hâlâ daha yazasım var. "Şapkalı Birinci Yıl Yazısı" yazmış, onu bile yayınlamaya üşenmiştim. Bu da şapkalı bir yazıdır, ikinci giriş yazısıdır, yeniden hoşgeldiniz. Vira Bismillah!