Ana içeriğe atla

"Şaban" üzerine...

Kemal Sunal filmlerini izliyorum bu ara. Evet, televizyonda milyon defa oynayan filmleri, hani halkımızın beğendiği "kaba" komediler. Heyhat, buradan ve yeniden izleyince öyle görünmüyor.

Hedef kitlesi halk olan, nitelikli komediler bunlar. Toplumcu bir yapıdalar, dertlerini sıkmadan anlatmayı beceriyorlar. Genellikle Türkiye'nin doğusundaki ağalık sistemine / sorununa eğiliyorlar ve başarılılar. Meselenin ağırlığını komediyle kaldırabilmek, pek de kolay değil.

Yan rollerdeki her oyuncu, her filmde döktürüyor, oyunculuk kalitesi filmleri zaman ötesine taşıyor. Kemal Sunal'da, ki filmlerde adı genellikle Şaban oluyor, kendisinden eski olan Charlie Chaplin'in "Şarlo"su veya kendisinden sonra gelen Rowan Atkinson'un "Bean"inden eksik değil, kesinlikle, onlar kadar evrensel bir karakter.

Kemal Sunal da, Aziz Nesin gibi, halka hitap eden, kolay anlaşılabilen, amacı da bu olan eserler üretti. Ama, bu entellektüel bir kalite taşımadıkları anlamına gelmiyor.

Ama bizim aydın'lar düşünmek yönünden eksikleri olduğundan, halkı cahil kabul etmeye ve küçümsemeye mecburlar.

Son olarak, güncel komedi karakterlerini Kemal Sunal filmlerinin dünyasıyla karşılaştıralım âdet olduğu üzere... Cem Yılmaz'ın "Arif"i yeşilçam'ın unutulmaz komedi karakterlerinden feyz almış gibi duran, "yerli", Şaban'dan daha kurnaz bir tip. Şahan'in "Recep"i ise, neredeyse ırkçı, korkunç karikatürize, yapay bir tip.

Bütün kadrosunun inanılmaz emekleriyle ve oyunculuğyla, otuz yıl sonra hâlâ izlenen ve tartışılan filmleri yapabilmeleri içinse çok ekmek yemeleri gerekli tüm yeni yerli komedilerin.

Bu vesileyle Kemal Sunal ve hayatını kaybetmiş bütün o oyuncuları, özellikle parkta donarak can veren Ejder Yadigar'ı rahmetle ve minnetle anıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur...