Pek uzun zamandır yazmıyorum, yazamıyorum. Kelimeler güçlensin diye bekliyorum. Bir yandan da sağlık problemleriyle uğraşıyorum, kulağımla ilgili..
Düzenli yazmam gereken bir durum yok zaten. Hatta Çetin Altan'ın "klişe"leşmiş meşhur cümlesini yazmak tuzağına dahi düşmeyeceğim.
Tüm kelimelerle dönene dek, bu uzun "sessiz" arada not aldığım bazı cümleleri paylaşmak istiyorum.
Gün'lük ve an'lık..
2.2.10
Kediler çizdi elime kaderimi. Dün, yarın ne farkeder.
9.2.10
Istanbul'da bir akşam. Masada neşe ile hüzün aynı anda. Aynı ben, aynı biz. Istanbul ne kadar benziyor bize, pus ne kadar yakışıyor. Soğuk, kafasına eserse inceden kar yağıyor. Şehir, ışıklar, masalarda kahkahalar ve hikayeler, masalarda umudunu yitirmiş yüzler.
10.2.10
Dün rüyamda hiç olmadığım bir kimseye aşıktım, bugün ıstanbul bulutlu.
14.2.10
Kırmızı bir gül yazdım, çizmeyi bilmem.
16.2.10
Yanımda bir kırmızı var, ruj kırmızı, giysi kırmızı. Kankırmızı. Yazdığım kırmızı bir gül'e can gelmiş, gelince de yanıma gelmiş sanki. Seni ben yazdım demeliyim. Ellerimle. Senden önce de vardım, derse, benden sonra da ol, var ol, demeliyim.
Sen vardın, ben oldum, gözünden düştüm hani. Bilmez. Görmezden gelir, gözümü.
16.2.10
Istanbul tuhaf bir şehir, bildiğin dün ve bilmediğim yarın, pus en güzel elbisesi. İmparatorluklar mezarlığı, sıradan inanların mezarı, yaşamak için zor bir şehir.
Hikaye, şiir, kelime, harf. Elif, lâm, mîm ve alfabe.
Bir İzmirli olarak, hayatının çoğunu burada, körfeze bakarak, konak karşıyaka vapurunda çay içerek yaşamış ve yaşayan bir kimse olarak, o şehir hakkında düşüncelerim budur.
17.2.10
Resimler. Eksik uykular uyuyorum.
19.2.10
Camda yansıyoruz. O kadarız, az veya çok değil.
23.2.10
Baharöncesi'ndeyiz, muştulu bir arefe.
Düzenli yazmam gereken bir durum yok zaten. Hatta Çetin Altan'ın "klişe"leşmiş meşhur cümlesini yazmak tuzağına dahi düşmeyeceğim.
Tüm kelimelerle dönene dek, bu uzun "sessiz" arada not aldığım bazı cümleleri paylaşmak istiyorum.
Gün'lük ve an'lık..
2.2.10
Kediler çizdi elime kaderimi. Dün, yarın ne farkeder.
9.2.10
Istanbul'da bir akşam. Masada neşe ile hüzün aynı anda. Aynı ben, aynı biz. Istanbul ne kadar benziyor bize, pus ne kadar yakışıyor. Soğuk, kafasına eserse inceden kar yağıyor. Şehir, ışıklar, masalarda kahkahalar ve hikayeler, masalarda umudunu yitirmiş yüzler.
10.2.10
Dün rüyamda hiç olmadığım bir kimseye aşıktım, bugün ıstanbul bulutlu.
14.2.10
Kırmızı bir gül yazdım, çizmeyi bilmem.
16.2.10
Yanımda bir kırmızı var, ruj kırmızı, giysi kırmızı. Kankırmızı. Yazdığım kırmızı bir gül'e can gelmiş, gelince de yanıma gelmiş sanki. Seni ben yazdım demeliyim. Ellerimle. Senden önce de vardım, derse, benden sonra da ol, var ol, demeliyim.
Sen vardın, ben oldum, gözünden düştüm hani. Bilmez. Görmezden gelir, gözümü.
16.2.10
Istanbul tuhaf bir şehir, bildiğin dün ve bilmediğim yarın, pus en güzel elbisesi. İmparatorluklar mezarlığı, sıradan inanların mezarı, yaşamak için zor bir şehir.
Hikaye, şiir, kelime, harf. Elif, lâm, mîm ve alfabe.
Bir İzmirli olarak, hayatının çoğunu burada, körfeze bakarak, konak karşıyaka vapurunda çay içerek yaşamış ve yaşayan bir kimse olarak, o şehir hakkında düşüncelerim budur.
17.2.10
Resimler. Eksik uykular uyuyorum.
19.2.10
Camda yansıyoruz. O kadarız, az veya çok değil.
23.2.10
Baharöncesi'ndeyiz, muştulu bir arefe.
Yorumlar
Yorum Gönder