Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yolda

“ yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir ” 1 yanlış kitaplar doğru sokaklarda dilimde her dilde dil bilmediğim yanılgısı doğru bir dünden yorgun elimde bir düğümden kalma korkum elimde değil bu kitaplar yanlış yollarda geziyor aklım buz üzerinde bir gözlük kim bilir bildiğimi her dilde yenilgiyi elimde kuleden düşme korkum yanlış öptüm doğru sarıldım yokluğu yokluklara karıştırdım her gözlüklüyü hamdi sanırdım elimde korkum sadece korkum 2 bir bakışın yanlış anlamıydım bir bakış yanılışı bir gül yanılgısı bir nakışta atlanmış ben bir bakışın yanlış anlamıydım ben yanlış bir bakışın doğrusuyum doğrusu bir adam duyuyorum aynanın taksirinde bir çocuk büyüyor musanın teknesinde artık babam radyoyu kulaklarımda dinliyor parçalanıyor hem toplanıyor bir çocuğun sokağına çıkıyor merdiven çelişkilerimde bir çocuk gülümsemesi gözlüğüm şairlerden kravatım babamdan kalma bir çocuk değilim adı hayri ne de değilim gözlüklü hamdi yazdığım yalan mıdır nedir ben kendi elemini taşımaya tityos...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

Gam harmanını yakan ateş.

Kadehdi, kederdi; amma ve lâkin, ne güzel bir yanılgıydı düştüğüm. Gazabından korkulası bir yangın dimağımızı yakarken, gündüz ile gecenin bulandığı yerde konuşuyordu bir adamla bir kadın. Kadının gülüşü değiyordu adamın aklına. Hem yan yana hem yüz bin arşın uzaktaydılar birbirlerine yazardı eğer görseydi onları Evliya Çelebi. Bağın başında kendini bilmez bir Fuzulî, dem ile gamlanıyordu.

Havalar.

Ben bu hâl üzereyim yine, ben bu hâli iyi biliyorum, beni bu havalar var etti. Don Quijote yürüyor değirmene elinde mızrak, gül öylece gülümsüyor bülbüle, Don Quijote değiyor dikenine gülün, bir akşam bir kadeh bir keder. Kuleyi sırtında taşıyor her sözünü tutan bir Sisifos, aklı bulanıyor susmaktan ve konuşmaktan. Don Quijote, ne güzel gülüyorsun, diyor değirmene, Sisifos tırmanıyor taşıdığı kuleye. Kulenin ucunda uçmayı bilmez bir Hezârfen, her düşüşünde yeniden tırmanıyor yılmadan ve yorulmadan. Muallak bir muamma üzerinde süzülüyor, yüreği elinde. Orhan Veli, elinde kalem, başında rüzgâr; gözlerin kelimesinin üzerini tek harekette çiziyor. Ben şiir yazmasını beceremiyorum, lâkin şiir yaşamanın en âlâsı gülüyor gözlerimin içinde. (Adnan Menderes H.limanı, 7 haz. 2024, 15:28)

Nikbin bir öğlen vakti.

Bazen bir yerde yalnız otururken, karşınıza birden bire biri oturuverir. Kimi zaman bir dünün yokluğudur, kimi zaman yeni bir yarının ümididir karşınızda oturan. Hangisiyse, ona göre, karşınızdaki boşluğa bakarak; ya bir hüzün oturur içinize, ya da o yarının ümidinin boşluğuna dahi gülümseyerek bakakalırsınız. İşte, Nitat İnibat bu sabah başka bir şehirde, bir başına kahvesini içerken, o boşluğa bakıyor ve gülümsüyordu. Öylece gülümsüyordu, sadece gülümsüyordu. Kimse fark etmiyordu, kimse umursamıyordu, kimse tanımıyordu. Kahveciyle selamlaşmıştı, ama kahveci de tanımıyordu ki onu. Mayısın bilmem kaçıydı. Nitat İnibat’ın sükunetinde bir nikbinlik vardı.

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...